27 Şubat 2014 Perşembe


Geçen ay:
 telefon hiç durmadan çaldığı için ve artık tanıdık numaralar azaldığından olsa gerek telefonumu sessize alıp genelde koltuk aralarında unutuyordum. Akşamları da yaklaşık on beş dakikamı telefonumu aramakla geçiriyor bulduğum zaman onlarca cevapsız aramanın içinden tanıdıklarıma geri dönüyordum. Bir akşam, yaklaşık bir aydır konuşmadığım Kamuran’ın ısrarla beni aramış olduğunu gördüm. Demek ki aklına süper bir şey gelmiş olacak ki benimle paylaşacak. Hemen annem ve kar  deşimden önce aradım Kamuran’ı. 
  • Alo Kamu
  • Nerdesin olm sen?
  • Buradayım
  • Artık ulaşamıyoruz da…
(son dönemde en sık duyduğum cümle)
  • Ya işte telefona baktıkça beynimdeki hücre sayısı giderek azalıyodu onu fakettim, o yüzden az takılmaya çalışıyorum telefonla
  • Heheh yapma ya! Neyse…

(Sesinde enterasan bir neşe - heyecan karışımı bir tını vardı. Kesin dedim yine  fenomen olacak bir dizi projesi  buldular bana da bir rol yazdı, onu anlatacak. Kamuran’ın  yazım dilini çook severim. O yüzden oynar mıyım? Evet, hem de seve seve. Hem arkadaşın yazdığı senaryo candır. İstediğin zaman kendine az ya da çok sahne yazdırabilirsin. Yazmazsa sıçarsın ağzına trip atarsın, o da yapar. Evet. Bu böyledir. )

  • Hayırdır? Pek bir fingirdek geliyo sesin? Mutlu musun lan yoksa? Yemin ederim konuşmam bak!
  • Olm ekibi yeniden topluyoruz.
(Ekibi mi? Lan yoksa bu halı saha ekibini topluyo da, adam eksik çıktı beni mi çağıracak? Ne de olsa eskiden iyi top oynardım. Tabi canım! Beni çağırmayacak da kimi çağıracak? Eskişehirdeyken bana ‘’geleceğin Rıdvan’ı’’ derlerdi.) 
  • Ya Kamuran olm ben artık futbolu ancak playstation’da oynuyorum 
  • Ne futbolu la?
  • Ne ekibi la?
  • Kemik ekibi olm, eski kemik tayfası

Hee.. Kemik!  Pek sevdiğim eski mizah dergisi.  

  • E süpermiş. Hadi hayırlı olsun çok sevindim olm.
(Flashback –/ 4 sene ön  ce cihangir/Kamuran ev)
  • Neyse dedim bölüm paramı neden vermiyosunuz abi? Kaç hafta oldu dedim böyle konuşmamıştık, biz de burada işimizi yapıyoruz dedim bu iş böyle gitmez dedim. Ne dedi beğenirsin?
  • Ne dedi abi?
  • ‘’Al şu elli lirayı Sezai Bey’’ dedi, ‘’bununla biraz idare edin en kısa zamanda ödeme yapıcaz’’ dedi.
  • Almasaydın abi..
  • Lan almayayım da aç mı kalalım. Ne dolmuş parası var ne ekmek. Gittim işte salçayla makarna aldım, sevineceğine ‘’elmeseydin ebi, poste koyseydin ebi’’! Kalk la makarna suyunu koy!!
  • Çizim yapıyorum abi, kalk sen koy. 
  • Mesela kaç para şu çizdiğin, he kaç para?
  • He, acaba sen napıyosun abi?? Gidip orda saatlerce bekleyip, iki cümle edip geliyosun. Sonra orda burada yok ‘’dizi işi çok emek gerektiriyo, sanata saygı kalmadı, viyviyviy’’
  • Ben hiç olmazsa insanı insana insanca anlatan bi iş yapıyorum. Gelmişin kaç yaşına hala çöp adamla uğraşıyosun. Hem televizyona çıkıyom olm ben, ünlüyüm ben.
  • Senin gibilere az ünlü diyolar abi onu bi netleyelim.
  • Az ama öz ünlüyüm. Sonuçta içinde ünlü geçiyo mu geçiyo, ünlüyüm işte. 
  • Senden olsa olsa ‘a’ ‘i’ ünlüsü olur abi. Sez- aaa-iiii.. aaa- iiii…..
  • . . . . . . . . . . . . . . . . . 
  • . . . . . . . . . . . . . . . . .
  • Eşek anırması gibi diyosun yani? Heheheh  komikmiş lan bu
  • Eheheh di mi ben buldum şimdi…

**************

-Makarnalar geldiii. Süper sos yaptım olm. Kamuran lan bak mutfakta aklıma ne geldi. ‘’Halil Sezai’’ diye bi mizah dergisi kurak mı la?
- Niye Halil Sezai diye kuruyoruz abi? ‘’kamuran’’ diye kuralım.
- olabilir. Kamuran adı da en az Halil Sezai kadar komik. Ama benim bir kozum daha var. Soyadım! Paracıkoğlu… hehehe
- Hayıııır! Kim alır olm ‘’Halil Sezai Paracıkoğlu’’ diye dergiyi ? 1. para iğreti durur, 2. eski Osmanlı Edebiyatı dergisi gibi. Kimse almaz o dergiyi. 
-----------------------------

2012 geçen ay

  • Alo, alooo??? Sezo, sesin gelmiyo kapat bi daha arayayım.
  • He buradayım buradayım, kafam dalmış. Ne diyodun ?ha, ciddi misin olm sen? E süper bi haber bu. Adı ne derginin?
  • 64
  • Ohaa! 69 mu, e tamam en sevdiğim sayı.
  • 64 olm 64
  • Niye ki?
  • Dergi 64 sayfa da ondan. 
  • Ee ben de mi yazıcam?
  • Yazar mısın?
  • YAZARIM! Yok lan yazamam nası yazayım, ben okurum. 
  • Yazarsın olm
  • Yazamam lan
  • Yazıcan lan!!!
  • Yazmıyorum olm zorla mı???
  • Yazmazsan ölümü öp…
  • … 
  • Tamam lan ağlama şaka yaptım.
  • Ağlamıyorum gözüme bi şey kaçtı… tamam, ben bi bakayım o zaman
  • Tamam o zaman
  • Seni seviyorum…
  • ben de seni seviyorum…
  • Muah
  • mucck
  • . . . . . 
  • . . . . .

Sevinsem mi üzülsem mi bilemedim. Adı üstünde mizah dergisi. Benden de ne mizah çıkar ya! Acilen içimde, benimle yaşayan Halil ve Sezai arkadaşlarla bir toplantı yapmaya karar verdim. Sezai hemen atladı tabii. Sevinçten uçtu, Kamuran’ı da çok sever zaten. Kahkahalar attı, kötü kötü espriler yapıp gülme krizlerine filan girdi, kuşları besledi, yazın gelişini kutlamak için bu iyi haberin gazıyla spora yazılıverdi, pozitifti yani ve bana yazma gücü verebilirdi. Halil’in bu işte olmasını istemiyorduk ikimiz de , zira Halil hala ayılmaya çalışıyor, uyandığında çivi çiviyi söker diye içtiği zıkkımlarla bir daha sarhoş oluyordu ama bunu ona da söylemeliydik, sonuçta hepimiz aynı bedeni paylaşıyorduk. Güzellikle bu işe karışmamasını, bunun bir mizah dergisi olduğunu, bunalımlı kafayı kaldıramayacağını, insanların onu istemeyeceğini ona anlatmalıydık. Biz bu işi Sezai ile baş başa halledebilirdik. Onu buna güzellikle ikna etmeliydik. Sonuçta yaşayacağı herhangi bir sarsıntı bizi de bunalımdan bunalıma sokabilirdi. Karşılığında ona en sevdiği mezeleri yapacağımızı teklif edecektik. Ama beceremedik. Üç gün sonra kendine geldiğinde verdiği asabi selamdan bunun doğru zaman olmadığını anladık, ben de Sezai de tırstık kendisinden. Belli ki bugün ona boyun eğecektik. Beden bugün onun emrindeydi, çünkü hava yağmurluydu, dışarıdaki gri rüzgarın uğultusu içimizi titretiyordu, sanki, sanki martılar bile gidenin arkasından hep bir ağızdan ağıt yakıyordu, deniz gözyaşlarına boğulmuş sank…….noluyo lan!? Konu başlıklarından anlaşıldığı üzere Halil bedenimizi tamamen ele geçirmişti. Peki bu depresif hal kaç gün sürecekti acaba?  Sezai ve ben kabuğumuza çekilip, derinlerde onu izledik. Lanet olasıca kış. Bitmek bilmedi. Tam on beş gün bizi oradan oraya sürükledi. Bir grup kalabalığa kendine benzeyen diğer insanlarla birlikte şarkı söyledi. İçti, arada anlattı. Tekrar içti. Kah ağladı, kah güldü. Sonunda eve dönme vakti gelmişti. Eve gider gitmez kendisine durumu izah etmeliydik. Tabii bu on beş gün içinde Kamuran’dan sürekli ‘n’aber, nasılsın’ telefonları geliyordu. Bu ‘naber’lerin, alt metninde ’’ işi savsaklamıyosun di mi?’’ tenkitleri vardı. Halil’e çaktırmadan ‘’n’olsun takılıyorum işte’’ gibi geçiştimelerle durumu ört bas ediyorduk. Hee söylemeden edemeyeceğim, yinede sağolsun. Halil sayesinde çok gezdik. Görmediğimiz yerler, tatmadığımız tatlar tattık. Bu konuya sonra değineceğim. Eve döndüğümüzde bir kahve yapıp kendisiyle konuşmak istediğimizi ilettik. Elini buyur eder gibi yaptı ‘’sizi dinliyorum’’ dedi. Sezai ‘’ne ayak la bu’’ diye bana baktı. Sakin olmasını istedim. Sonuçta on beş günlük turnenin yorgunluğu vardı üzerinde. Sezai tam konuya girecekti ki eliyle ‘dur’ işareti yaptı. ‘’ben yatıcam hadi siz de yatağa’’ dedi ‘’ve hiç ses istemiyorum’’ diye ekledi. Sezai’nin sağ gözünün seyirdiğini gördüm, ne de olsa aynı göz benim de gözümdü ve artık ne olacaksa olsundu.  Sezai ‘’bana bak la’’ dedi. ‘’kaç gündür senin keyfinin kahyasını bekliyoruz konuşmak için, adamı hasta etme, iyice artist kesildin başımıza, kulağımızı açtım ve dinlemen için de yüksek sesle konuşuyorum. Biz bir mizah dergisinde yazıcaz ve bu bir mizah dergisi olduğu için seni aramızda istemiyoruz!’’ 
Çok ani olmuştu. Nasıl bir tepki vereceğini biliyodum ama yine de merak ediyordum. Gözünü hafif araladı, kafasını yavaşça kaldırdı, dudağının kenarında beliren minicik bir gülümseme ve tiksinme arası bi ifadeyle ‘’lan gerizekalılar, günlerdir ne halt karıştırdığınızı bilmiyorum mu sanıyosunuz? Her ne kadar ruhun derinlerinde gerilerinde bir yerlerde olup bedeni bana bırakmış olsanız da sonuçta aynı bedendeyiz. Ben hiçbir şey duymamış gibi davransam da, dedikodularınız ince bağırsaktan girip, midede yankılanıp, kalp ritmine karışıp tempolu bi şekilde beynimde ara ara yankılanıyodu.  Sizin ne bok yediğinizi zaten biliyodum. Tek bir şartla eğlencenize karışmam; benim de bi köşem olacak!!! İsmi de ‘’Halil’in Puslu Sandığı’’…
Kabul ettik. Etmek zorundaydık. Bir mizah dergisinde böylesine depresif bi köşeyi Kamuran’a nasıl açıklayacaktık. Açıklayamadık. Nitekim derginin ilk sayısına Halil’in gelgitleri ve sürekli ilham atmosferi yaratma çabasından ötürü yetişemedik. Ve şimdi 64 dergisinin ikinci sayısına yetiştirdiğimiz ilk çalışmalarımızı okuyabilirsiniz. 
HALİL’İN PUSLU SANDIĞI
D urdu dünya durdu güneş
E ninde sonunda durmayacak mıydı zaten
P ervasızca giderken apansız
R ica ettim gitme diye
E ylemde bulunamadım öylece kaldım
S iyonistler bile güldü halime
Y ooo olmamalıydı
O lamazdı
N afile hayatlarda gıptaydık resmen 
                                         HALİL      s.

BEN’İM YERİM
  • Arap aşı Çorbası nasıl yapılır?
Önce iyi beslenmiş bir tavuk düdüklü tencerede haşlanır. Haşlanan tavuk didiklenerek bir köşeye ayrılır. Başka bir tencerede 2 yemek kaşığı un ve ½ yemek kaşığı salça kavrulur. Tavuğun suyu sosumuzun üzerine eklenir ve karıştırılır. Dikkat edilmesi gereken en mühim nokta hamurun top top kalmamasıdır. Tuz, karabiber ve pul biberimizi de attıktan sonra diddiğimiz tavukta tencereye konur. Kaynadıktan 5 dakika sonra ocağın altı kapatılır. Afiyet olsun…
  • Bu hafta ne okuyalım?

Geçen hafta harika bir kitap keşfettim sevgili okurlar ve bu hafta köşemde bunu sizlerle paylaşmak için içim içime sığmadı. Victor Hugo’dan Sefiller. Adam çok iyi yazmış, uzun ama akıcı bir dile sahip. Keyifli okumalar…

  • Bu hafta ne izleyelim?
Matrix diye bir film var sevgili okurlar. Tek kelimeyle çok güzel! İyi seyirler…

  • Bu hafta ne giyelim?
Tulum giyin.

Önümüzdeki ay görüşmek üzere…  Sözü Sezai’ye bırakıyorum.

SEZAİ’NİN MİNİBÜSÜ
Merhaba sevgili arkadaşlar. Bendeniz yukarıdaki iki arkadaş gibi sizi saçmalıklara boğmayacağım. Bu köşede çılgınlar gibi kahkahalar atıp çok eğleneceksiniz, gülerken düşünecek düşünürken tekrar güleceksiniz. İyi eğlenceler…
Temelin üç tane sevgilisi vardir.Biri ögretmen biri doktor biri de santral görevlisidir. Fakat ögretmenle evlenmeye karar verir. Bunu duyan arkadasi sorar “Niye ögretmen de digerleri degil?” diye.Temel de döner:”Ula der bilmez misin doktorlar “Bugün git yarin gel” der.Santral görevlisi de”Su an mesgul daha sonra tekrar deneyin” der. Ama ögretmen ne der? Haydi bir daha tekrarlayalim.”:))
Hahahah ahahaha hahahahahahhahahahahaayt. Ehm. Neyse.
Evet benim canım okurlarım, güldük eğlendik.
Olum süper oldu lan köşelerimiz
_evet lan harikaydık
_olm süperiz lan
_önümüzde ki ay gelsede hemen yine bizim kim olduğumuzu göstersek

_evet yaaaa..hadi o zaman birimiz hepimiz hepimiz birimiz için..Horreyy!(Horrey mi?)

7 yorum:

  1. Süperdi seve seve okudum.. Kafam dagıldi iyi geldi be :)

    YanıtlaSil
  2. Bi' ses soluk verdin sonra dağıldın gittin. Vaktin yok herhalde yoğunsun bu aralar sanırım ama böyle yapma sen bi' hafta da bir yaz ya da bi' ayda bir. Günlük hayatını anlatan kısa kısa videolar çek, şiir yaz, hissettiklerini anlat, olanları, hayatının dönüm noktasını, çektiklerini anlayacağın içini dök Halil/Sezai.

    Biz okuruz, okuyan birileri hep olur. Sen yinede yaz, araya zamanı koyma. Seni sevenlere kendini özletme.

    Ne kadar yoğun olsan bile bizimle olduğunu hatırlat arada bir. Hatırlat ki, yalnızken senin yanında olabileceğimizi, yalnızken bizim yanımızda olabileceğini düşünelim.

    Fazla uzatmayayım bu böyle gider şimdi. Baya da böyle uzun niye yazdıysam artık.

    E hadi bi' sonraki yazında, bir sonraki yorumumda görüşmek dileğiyle.

    Horreyy!

    YanıtlaSil
  3. Hiç unutmuyorum,64 almıştım.Bankada ciddi teyzeler ve amcalar arasında sıra beklerken yazılarını okumaya başladım.Halil'le Sezai'nin atışmalarını neredeyse kendimi gülmemek için zorlayarak okurken,"bu hafta ne giyelim"den sonra koptum.Ağzımdan çıkan kahkaha ve garip bakışlar ve tavana odaklanan bir ben :) Sen yaz Sezai, arada sırada Halil de yazsın ama,üzülmesin.Ben okurum seni, her söylediğin şarkıyı dinlediğim gibi.Sevgilerimle...Servet

    YanıtlaSil
  4. Ne kadar şanslısınız anlatamam! Yani anlatırım da böyle başlamış bulundum!:)
    Annem ve babam ileriye dönük düşünmedikleri için bana tek bir isim vermişler!! Onların da suçu yok tabi,insanlar nerden bilsinler?!!
    Şimdi ben kendimi anlatmaya çalıştığımda karışıklık yaşanıyor tabi; "sehranlar bugün huysuz,sehranla sehran bugün anlaşamıyolar" tarzında cümleler oluşuyor ki insanlar tarafından pek hoş karşılanmıyor! En kötüsü de bize manik ve depresif gibi lakaplar takılıyor ki hiç hoş değil! Çok sınırlandırıcı en başta! Yıllar sonra sehranın erkek ismi olduğunu öğrenmemden bahsetmiyorum bile!! Haa,yok,bahsettim şimdi ;)
    Kaleminize,samimi diline ve çoklu kişiliğinize sağlık!:) Keyifle okuduk,devamını bekliyoruz (biz) :)

    YanıtlaSil
  5. Çok güzel hoşluma girdi,yalnız her kes kendi işini yapsa politik şeyler yapmasanız daha güzel olur,Temel fikrasıda politik olsa da güzeldi.

    YanıtlaSil
  6. Bu yazılar devam etmeli..

    YanıtlaSil
  7. Bu yazılar devam etmeli..

    YanıtlaSil