27 Şubat 2014 Perşembe

devamm...

Gözümüzün içine bakti ve "tek suçlu ben miyim yani" dedi, sizin ikinizin hiç ama hiç suçu yok öyle mi, yani ben çok memnunum böyle yasamaktan, her şeyim birbirine denk, hayatim süper ama suçlu benim öyle mi?" dedi. Gözleri yavaş yavaş dolmaya başlamıştı bunları söylerken. Bu tip durumlarda ses çıkarmamak en güzeli. Sezai de bunu bildiğinden susuyor, etrafa bakınıyordu. Kısa sayılmayacak bir esten sonra Halil kısık ve puslu bir ses tonuyla "nankörsünüz olum siz" dedi. "Nankör! Koca yıl sayemde gezmediğiniz görmediğiniz yer kalmadı" dedi. "yediğiniz önünüzde yemediğiniz arkanızdaydı. Bütün cefayı, sorumluluğu, problemleri bütün gerginliği, hüznü ben taşırken üstümde siz keyfinize bakıyordunuz. Ben size bir şey demiş miydim? " "Sorun da burada zaten" diye ani bir çıkış yaptı Sezai " Sorun da burada senin hüznün senin cefan senin bilmem neyin. Bahsettiğin 1 yıl boyunca senin aptal bunalımını yaşamak zorunda kaldık. Çok sağ ol gezdik tozduk. Ya ne yapsaydık, seninle ayni kafaya mi girseydik? Ruhun farklı olabilir ama bu beden hepimizin ve ben artik senin bu duygusal bunalım sürecinden çok sıkıldım. Bizi yönlendirmenden sıkıldım. Ve evet şu anda yalnız olmamızın tek suçlusu SENSİN! Senin saplantılı, aşktan kokuşmuş ruhun!! "Aşktan kokuşmuş ruhun" mu? İşte bu hiç hoş olmamıştı. Uyuyan canavarı uyandırabilirdi. Vereceği tepkiyi az çok tahmin edebiliyordum. Ve eğer tahminim doğru çıkarsa , bu yaz benim ve Sezai için bitti demektir. Sezai de gelecek tepkinin ne olacağını görebildiği için susmuştu ama arada kaçamak gözlerle bana bakıyordu. Yine de gözlerinde " n'olcaksa olsun olum" bakışı vardı. Hayır tabii ki ne olacaksa olsundu ama bundan 2 yıl önceki yaz aklıma geldiğinde bu pek hoş bir "olsun" değildi.
...
2 Yıl Önce..

 - tamamdır abi biletler hazır yarin çıkıyoruz yola. Bölüm paramız da yattı mis gibi takılıcaz..   Hayırdır abi ne bu Halil’deki tripler?
 - Halil gitmiyoruz diyor..
- Ne demek gitmiyoruz olum. Her şey hazır işte. Hatun bavul topluyor, yerimiz hazır. Ayhan Kaptan'ı aradım. Balıkçı teknemiz altımızda. Nedir yani??
- Sevgisine inanmıyormuş abi..
- Kimin sevgisine? - Ayhan Kaptan'ın!! Kimin olacak hatunun!
- ........
- ........
- Olum delirtmeyin adamı! O inanmıyorsa ben inanıyorum Alla Allaa! Sen de inanıyorsun. 2'ye 1. Gidiyoruz abi!
- Hiç bir yere gitmiyoruz!!!
- Halil bak, rica ediyorum. Bütün bir yıl çalıştık, hatunla her şey yolunda. Söz vermiştin tatilde tribe girmeyecektin.
- Git- mi- yo- ruz!!
- Niye lan! Niye gitmiyoruz? Sana göre mi ayarlayacaz bedenimizi? Şu tipimize bak bi! Solduk kaldık, azcık güneş görelim.
- Ne demek lan! Bütün bir yıl boyunca bir şey dedim mi? Oyunculuk yapıcam dedin, tiyatro dedin tamam dedim. Bu kızdan hoşlandım dedin tamam dedim. Bütün sene enerjimi emme dedin tamam dedim ama yeter bana bu kadar enerji. Tatil yok! Bu yaz kapanıcaz ve yas tutucaz...........
- Ne yası lan!? Mis gibi bi sezon geçirdik, dizimiz vardı, mis gibi paramızı kazandık. Yedik içtik, ne kira sorunumuz vardı, ne de harcama sıkıntımız. Tamam ucu ucuna olsa da her şey yolundaydı.
- Senin yüzünden albümümü yapamadım ben! Senin televizyona çikip maymunluk yapma sevdan yüzünden ben bütün sene beste yapamadım! Bu yaz tatil yok! Ben albüm yapıcam.
- Hatun n'olcak lan?!?
- Ayrılıyoruz! Zaten son dönemlerde farkındaysanız sürekli tartışıyoruz.
- Sen tartışıyosun olum. İçiyosun içiyosun olmayacak şeylere karışıyosun. Sanane kızın ne yediğinden ne içtiğinden ne giyindiğinden kiminle görüştüğünden.. Biz gayet iyi anlaşıyoruz!
-Ne demek banane lan! Ben onunla bütünleştim. Ben onun ruhunu giyindim üstüme. Ben onsuz nefes alsam yaşıyor muyum diye sorguluyorum. Sizin gibi lay lay lom yapmıyorum!
- Biz de seviyoruz. Biz eğlenebiliyoruz da.. Senin kadar içselleştirmiyo olabiliriz ama sevgi hep senin hissettiğin gibi 'kaybolmak ve kapanmak' değildir. Açılmak lazım . Nefes alman değil almak lazım. Biz olmak lazım. Sen bencilsin. Hep sevilmek istiyosun. Ama hayat sana göre ayarlamıyor saatini..  Sen de bir şey söylesene abi!?
- Beni karıştırmayın abi. Ben anlatıcıyım, ortadayım. Hiç bulaşamam bu ruh hastası muhabbetinize.
- Tatil yook! O kadar! Hatunu çok sevmemize rağmen, ayriliyoruz.
- Neden abi neden yaa?
- Çünkü çok sevmekten korkuyorum. Çünkü terk edilmekten korkuyorum. Nefessiz kalmaktan korkuyorum! Anlaşıldı mi?!
- .....
- .....
- .....
- O zaman sen ve dolayısıyla biz yalnızlığa mahkumuz. Ve sana şunu söyleyeyim. Ben senin bu saplantılı, aciz, kendine zerre güveni olmayan kokuşmuş aşk zavallılığından yoruldum!!!
- Ne dedin sen???
- ....
Günümüz…

 Evet o "ne dedin sen?"in ardından gelen bunalım Sezai'yi de beni de esir almıştı. Ve o yaz, o sıcakta hayatımızda sadece içki, karanlık, gözyaşı ve buhran vardı. Yeniden büyük bir yas dönemindeydik fakat neyin yasıydı bu?... Bunu yaşamak istiyor muydum? Tabii ki hayır ama Sezai çenesini tutamamıştı işte. Halil kafasını biraz kaldırdı. Saçını düzeltti. Uzun uzun bize baktı. Sigarasından derin bir fırt çekti. O an kendime ruhun derinliklerinde güzel bir yer ayarlamayı düşünmekten başka çarem yokmuş gibi geldi. Evet yine koca bir yaz Halil'in kafası yaşayacaktık. Bu bakış onun göstergesiydi. Burnunu çekti. Buğulanmış gözlerini ovuşturdu. Ve... "Peki" dedi. "Tamam, bu yaz gidin gezin eğlenin, sizi hiçbir şekilde rahatsız etmeyeceğim. Ve umarım hayalinizdeki kadını da bulursunuz. Ve umarım hüsran yaşamazsınız. Çünkü size bir şans daha vermeyeceğim" dedi ve kayboldu. Gitti. Emin olmak için bir süre sessizliğimizi koruduk Sezai'yle. Sonra bu sessizliği Sezai bozdu. "Harbi gitti lan!" Sevinsem mi üzülsem mi bilemedim. Ama hüzün ve buhran dolu tarafımızın gitmiş olması - hiç yoktan bu yaz- üzülünecek bir şey değildi. Bu düşünceler yerini yavaş yavaş gülen gözlere bıraktı ve uzun zamandır atmadığımız koca bi kahkahayla devam etti. Evet bu yaz bizimdi. Sezai sevinçten kalkıp oynadı. Öyle eğreti figürler sergiledi ki bi an tiksindim kendisinden. Evet bu yaz bu adamla yapmadığımız şey kalmayacak belli. Sonunu bilemediğim macera dolu bir tatil bizi bekliyor..ama önce bu ayki dergi yazımı yazmam sonra da bavulumu toplamam lazım. Halil köşesini bile teslim etmeden gittiğinden, Sezai'nin de saçma fıkraları tutmadığından bu ayki yazıyı ay boyunca tuttuğum notlardan hazırlayacağım. İyi okumalar..



-Şunu fark ettim ki; futbol ve siyasetten başka bir gündeme sahip olmayan bir ülkeyiz. Ne acıdır ki hep bir taraf, taraftar olmaya itiliyoruz. Ayrıştırılıyoruz. "Biz" olmayı ne zaman öğreneceğiz acaba?

- Bunu bilir bunu söylerim; " sanatsız kalmış bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir"

- Tiyatro sanatçısı idealisttir. İdealleri uğruna bir çok şeyden vazgeçmesini bilmelidir. Asi bir ruha sahip olması gerekir. Aykırıdır tiyatro ve sanatçısı. Anlatmaktır, öğretmektir,  insanin kendini vurmaktır. Görevi ayna olmaktır. Okuduğum okulda ve kitaplarda bu öğretildi. Ben bunu benimsedim. Mezun olduktan sonra da devletin tiyatrosuna girmeyi reddettim çünkü devletin tiyatrosu ne kadar özgür bırakabilirdi sanatçısını... Ne kadar izin verebilirdi maaş ödediği memurlarının kendini eleştirmesine? Kendinden daha eğitici bir kuruma ne kadar müsamaha gösterebilirdi ki? Nitekim göstermedi de.. Ama çok sert oldu be! Yani hilkat garibesi muamelesine de gerek yoktu. Birden kestirip atmanın ne anlamı var? Topu topu 2.000 tane sanat eğitimi almış insan koca devletin sırtında ne kadar kambur oluşturabilir ki? Hani nerede uzlaşma? Nerede saygı? ( sevgi demiyorum bak ) Devletin diğer kurumlarında kambur yok, bir tek tiyatro kurumlarında mi var demek oluyor bu? Anladım. İyi madem umarım tiyatrolar özelleştirilir, kapatılır da biz de ekonomik olarak rahatlarız. Öyle olacaksa asin bu pis tiyatrocuların hepsini razıyım...

- Arabam olduktan sonra öğrendim ki dünyanın en pahalı benzinini biz kullanıyormuşuz. Dünyanın en pahalı benzini! Biz! ... Vay arkadaş!

- Türk halkı; Konuşmama hakkimi kullanıyorum! Hadi bakalım...

- Televizyon izlemeyeli 6 yil olmuş lan!

- İnternet, hayatıma aktif bir şekilde gireli ve her şeyi internetten takip etmeye başlayalı 4 yıl olmuş.

- Magazin kafasında yaşamak!

- Köşem var söylicem arkadaş; “Ey bir kısım magazin, ey bir kısım boş kafalı kişi; sana ne benim saçımı sağa mi sola mi yatırmamdan. Sana ne etek diye nitelendirdiğin donlarımdan. Sana ne arkadaşım battım mi, çıktım mi, sıçtım mi? Hadi bana ve millete acımıyorsun, kendine acı..” Kolay gele..

- 6-7 yaşlarındayken annem, boyum yaşıtlarımdan kısa olduğu için beni doktora götürmeye karar verir. Sırası gelince muayenehaneye girer. Doktor derdini sorunca annem; oğlunun yaşıtlarından biraz kısa ve az gelişmiş olduğunu düşündüğünü söyler. Doktor yerinden kalkmadan yavaş yavaş yükselen ve azarlayan bir ses tonuyla anneme verip veriştirmeye başlar. Bu yaşta bunun çok normal olduğundan, bende bir anormallik görmediğinden, anormal olan tek şeyin annemin evhamı oluşundan ve en son olarak altın günlerinde zaman harcayacağına evladıyla ilgilenmesi gerektiğinden bahseder ve oturduğu yerden tek hamlede zıplayarak kalkıp anneme kapıyı gösterdiğinde annem bütün bu azarın sebebini anlamıştır. Canım annem bütün bu hikayeyi, yıllarca, biraz utanarak ve hafif gülerek şöyle anlatır. " 6 yaşındaki oğlanı kısa boylu mu acaba diye, 1.40 'lık bi doktora götürürsen azarı da yersin".

- Orta 3'e kadar kendimi şişko ve cüce sanmam bir tarafa "n'apalim Allah da beni böyle yaratmış" demem ve neşeme neşe katmam... :)

- Yanında ( çok afedersiniz) yellenemiyorum diye sevgilisinden ayrılan arkadaşım var benim. Bi de naptın olum sen dediğimde "severek ayrıldık abi" dedi. E yuh diyorum. Bu sanat sepet işlerindeki herkes mi ruh hastası olur arkadaş! Ben senin ismini yazıp burdan maymun ederdim de.. Neyse seviyom seni.

- Yurt dışı gezilerimizin benim için en kötü taraflarından biri oraları gördükçe, kendi ülkemin insanlarına üzülmek oldu. Hani hep bi geyik vardır ya " bizden 50 yıl ilerdeler" diye sanırım doğru bu. Sosyal yaşam, insan hakları, çevre koşulları vs... Yazık bize.

- "Taharet musluğu yok lan burda" dedim. Burada hep böyle dediler..  Avrupa’nın kızlarından soğudum!

- Temizlik imandan gelir hacı! Bunu bilir bunu söylerim.

- Bir de su sıkıntısı var orda. Nerde bizim sularımız nerde oraların suları. İçtikçe susuz kaldım yemin ediyorum. Gözünü sevdiğimin kalabak suyu.

- Yurtdışına çıkan herkesin anında argo sözlüğe geçmesi ve buna her seferinde çok gülünmesi sadece bize mi has acaba?

-  Havaların ısınması ve genellikle boğaz taraflarındaki arkadaş görüşmelerinin artmasıyla birlikte "yaa abi ne kadar güzel bi şehirde yaşıyoruz yaa!!!" geyik sezonunu da açmış bulunuyoruz.
----

 Evet bavul hazırlama zamanı birazcık yurtdışı birazcık yurtiçi.. Önümüzdeki ay yesyeni maceralarla buradayız. Bakalım karramanlarımızı neler bekliyorduydu..

Yeni notlar ve yeni hikayelerimizin olması dileğiyle.


Fin.

12 yorum:

  1. büyük bir zevkle okudum. cok iyi ! :)

    YanıtlaSil
  2. bayıldım bence kıtap çıkartmalısın :)

    YanıtlaSil
  3. Taharet muslugu yok ama yere tükürende yok, her gün dus aliyorlar, yaşlıları bile bakimli temiz pak giyiniyor, otobuse bindiginde kimsenin ter koktugunu duymazsiniz... Daha sayayımmı :))

    YanıtlaSil
  4. Peki ya sana en çok yakın olanı kim ? Senin en çok sevdiğin ? Halil mi Sezai mi ?

    Bu arada yazının sonundaki '' Fin. '' ne anlama geliyor ? Dikkatimi çekti de .)

    Daha sorum var da sıkmayayım ben seni. Bu kadarı kafi.

    E hadi bi' sonraki yazında, bir sonraki yorumumda görüşmek dileğiyle.

    Horreyy!

    YanıtlaSil
  5. keyifle okudum!! bir de blog ayarlarından yorum kısmı bölümünden kelime doğrulamayı kaldırırsan daha rahat yorum yazılabilir. Sevgiler ...

    YanıtlaSil
  6. Neden bilmiyorum ama ben bu Halil'i çok seviyorum.

    YanıtlaSil
  7. Elinin degdigi hersey güzel olmak zorunda miii? :)

    YanıtlaSil
  8. okurken insani sIkmayan bir yazi olmus:-)

    YanıtlaSil
  9. keşmekeşlik.. gel gitler .. neşe ve buhran sanırım seni-şarkılarını- kendime yakın kılan.. sen oradan yakın yakın yazmaya devam et.

    YanıtlaSil
  10. ahhh gözünü sevdiğimin kalabaksuyu:/

    YanıtlaSil